Bu Blogda Ara

15 Şubat 2016

Bir çizerin odası...

https://www.behance.net/…/340…/Work-With-Love-sini-Askla-Yap
Bir çizerin odası...
Çizer genelde normal yollarla uyumaz, uyuyamaz, uyuyakalır, bayılır ama normal uyumaz. Normal uyusa da o 3-5 günün yorgunluğudur. 
Ama uyursa da ne tatlı gelir ona. 
Hıbır Dergisi zamanı aynı Hasan Kaçan editörlüğünde bir ekip TV'de oyun furyası Hugo karakterinin haftalık mizah dergisini yazıp çiziyoruz. Ben çizim safhasında son adamım.
Yazar; Oktay Can (espri, senaryo konusunda çok yaratıcı biriydi)
Kurşunkalem; Akın Çavdarlı (kendine ait bir tarz yaratmış bir karikatüristti)
Son kurşunkalem ve çini; bendeniz Oğuzhan Kayan 
Ben Akın'ın bana verdiği kurşunkalem çizimleri biraz toparlıyor, Hugo tipini Akın'ın kendine has çizgisinden biraz daha orijinal yaratıma doğru çekip çini ve siyah gölge işleri yapıyorum.
Haliyle Halil Küçük abimizin yada Tamer Önder'in kapama renklemesi baskıya hazırlık öncesi çizimi bitiren benim. Bütün safhalardaki arkadaşlar gibi uyku hakgetire ve ben hem MSÜ Endüstri Tasarım Bölümü'nde son sınıf bitirme projesi hazırlıyor, hem Kent Gıda da sakız ve şekerlemelere Bülent Arabacıoğlu ile grafik ve karikatür yazıp, çiziyorum. 
Neredeyse her akşam sabahlayarak sistematik çalışarak işleri ucu ucuna bitirebiliyorum. 
Çoğunlukla dergide sabahlıyor, 5-6 arası uyuyorum ve beni uyandıranda Gelişim yayıncılığın temizlik görevlisi bayanların kullandığı elektrik süpürgesi oluyordu, o sesle uyanmak, bilmeyin, yaşamayın da zaten:)
O çizimleri yaparken ayaklarıma kan hücumu ile devamlı uyuşur, karıncalanırdı ve ben bir vakit kafamın düşme hissiyle, tarama ucum sayfayı istemdışı 2-3 cm çizmiş. Saniyelik uykuya dalma ve bayılmaları yaşardım, kendime şaşırırdım, 1 saniye önce bir el çiniliyor ve ayığım sonra 1 saniye yokum ben:)
Ama o tempo benim bileğimi hızlandırdı, biraz da çizgimi alalaceleci titrekliğine doğru iteledi ne yazık ki:)
Yaniler, çalışın, uyumayın, ben normal dedikleri kişilerden 4-5 sene fazla ayık hayat gördüm şu ana kadar. Evet bir odaya kapalı, akrobat masa lamba ışığında olabilirim ama çizdim işte.
Bazen de denizkıyısına yakın tuz kokulu, dalga sesleri dolu bir otelde, oda veya hersaat açık lobide çizdim işlerimi, lobideki resepsiyon görevlisi uyukladı ben çizdim, sabah onu uyandırıp tatil gurubumla denize gittim, hafif gözaltı morlukları, soğuk denizin beni uyandırışıyla.
Ama sevdiklerim yanımdaydı; arkadaşlarım, senaryo ve kurşunkalemleri yapılmış Şöhlerlerim ve tarama ucu-çini mürekkebi kardeşliği.
Tarama ucunun Şöhler'le flört ediş cızırtıları askere gititiğimde bile hep kulağımda oldu. 
Uyumamak için yüksek sesli müzik dinlemeye alıştım biraz. Zamanın iPod'u Sony Walkmen'den kulaklığıma gelen müzik o kadar yüksekti ki, Hıbır'da yakınımda oturan Alper Atalan, Osman Şayan ve değerli kaligraf abimiz Rıza Külegeç kulaklıksız müziği dinliyorlarmış. Ben ise o müzikte Metallica bestelerine distorşınlı (!) tarama ucu cızırtısı ile eşlik ediyordum. Ancak yüksek sesli beni kurtaramadı, bir gün Metallica bana ninni söylerken uyuyakaldım, kasetin bir yüzü bitip ses kesilince uyandı, "Hüyop ne oluyor, neredeyim?" diyerek.
Yani bizler normal uyumayız, ben misal yatak odama monte ettiğim barfiks demirine ayaklarımdan asılarak uyuyorum, beynime kan hücum edip karıncalanıncaya kadar bekliyor, Metallica'nın tüm albümlerinin olduğu MP3 çalarımın kulaklığı kulağımda listeyi tekrar çal yapıyorum, mis gibi uyuyorum aga.