Bu Blogda Ara

06 Ekim 2016

KADIKÖY MİZAH EVİ SÖYLEŞİLERİ; AKDAĞ SAYDUT, TAN ORAL, TUNCAY AKGÜN

Karikatür Evi'ndeki ilk söyleşiye katıldım ve yine 25-30 sene önceden beri bildiğim tartışmaya dönüşüverdi.
Söyleşi katılımcıları; AKDAĞ SAYDUT (Karikatürcüler Derneği'nden deneyimli bir karikatüristimiz), TAN ORAL (Çok eski ve saygın bir mizah abidemiz), TUNCAY AKGÜN (Leman Dergisi Yöneticilerinden tanınmış bir isim)



Tan Oral üstadımız karikatürün bilinen genel bir tarifini ortaya koydu; (kabaca) KARİKATÜR, fikri ile şok eden şaşırtan eleştirel, mizahi çizimler.

Tabi dinleyicilerden sorularda hemen bu konu geçti; Ben her karikatürde şoke olmuyorum.
Bence; genel tanımlar şablon gibi her konuya uymaz ve sanat söz konusuysa zaten uymamalı.
Karikatür veya bazı konuların şablonları olması beklenemez.
Zaten burada şok etmek de biraz abartı; yani başka açıdan bakmak ve bunu çizgi desteği ile bir veya bir kaç karede mesaj olarak anlatmak diye de açıklanabilir. Yoksa şok tabancası ile yaralanma manası yok elbet.






Tan Oral'ın başka bir karikatürcüden alıntı olarak verdiği bir cümle de etkiliydi; Karikatürcünün yarın ne çizeceği tahmin edilebiliyorsa o karikatürcü artık zamanını doldurmuştur.

Yine dinleyiciden bir soru; Ben bazen gündeme göre, yarın bu konuda kapak çizerler artık diyorum ve o çiziliyor, hem tahmin ediyorum hem de şoke olmuyorum.
Bence; aslında konuyu tahmin edebiliriz ama bir çok kapağın konusu bilinen konulardan gelebiliyor ama esprisi, işleyiş tarzı, çizim şekli bize "VAY BE" dedirtiyor.
Mesele, bu farklı, şaşırtıcı, sinir bozucu, gülümseten, kahkaha attıran, acıtan, üzen, kızdıran, küfrettiren, duygu kabarması yaptıran mizahi yazıya veya karikatüre erişmek belki de.

Beni en çok şaşırtan konu ise çok klasik ve geleneksel Evrensel (balonsuz, az sözlü) ve Dergi (balonlu) Karikatür Tartışması'nın biraz format değişse de halen gündemde olması.
Tan Oral'a göre Eleştirel karikatür ve Comix karikatür diye keskin bir ayırım var. Tan Oral, burada Comix'i haftalık, aylık tüm mizah dergileri için söylüyor.
Yani haftalık dergiler eleştirel yönü tutturamıyormuş gibi bir kavram ne kadar doğru bilemem ama bence bunu yapan ve yapmayan dergiler var ve kuruluş amaçlarına göre davranıyorlar.
Entertaintment (eğlence) sektörüne de hizmet veren dergi var, eleştirel yönü kuvvetli olan da.


Zaten bu kısımda konuşmacılardan bir dergi yöneticisi olan Tuncay Akgün, Tan Oral la aynı fikirde olmadığını defalarca ifade etti. Hatta hakkında bir çok konu ve karitürden ötürü bir çok dava olduğunu eğer dergiler eleştiri işlevini yapamıyorsa neden davalık olduklarını sordu.

Tuncay Akgün'ün de yarışma karikatürcülerinin çoğunun bir dönem karikatürlerinde %90 Barış Güvercini temalı karikatür çizdiğini söylemesi hemen tepki aldı, bu oranın çok, çok abartılı olduğunu dinleyicilerden bir bey belirtti. Sanırım Tuncay Akgün de bu oranı çok fazla olduğunu vurgulamak için söyledi, yoksa resmi bir araştırmaya dayanarak söylemedi. Ancak evrensel karikatürlerde, barış temalı görsel neredeyse her karikatürist tarafından defalarca kullanılmıştır.

İşte yukarıda belirttiğim şablonlara sokma bundan ötürü yanlış. Şablonlarsak mizah ilerlemez, dönüşüm gösterip kendini günün şartlarına uyarlanamaz gibi geliyor.


Beni şaşırtan ikinci konu, Tan Oral gibi bir üstadın, gerçek anlamda karikatür ve mizahın artık bitmeye yakın olduğu ve kendisine çocuklarının karikatürle ilgili olduğunu söyleyen kişilere "Aman karikatür işine sakın girmesin!" tavsiyelerini verdiğini söylemesi.

Amacı karikatürü anlatıp yaymak, tanıtmak olan bir KARİKATÜR EVİ'nde onlarca çocuk veya büyük karikatür ilgilisi gelmiş dinlerken ve atölyelere katılırken 60 seneden fazladır karikatüristlik yapan dev bir karikatürist bunları söyleyince bundan ayrıca dersler çıkarmak lazım.

 Vallahi Akdağ Saydut üstadımızın başka bir konuda bana söylediği gibi ben de bu konuda ŞOK OLDUM ne diyeyim!
Söyleşi sonrası konuları bitiremedik bile, sorular ilgiler devam etti.
Kimi si arkada Tan Oral'a bir şeyler sordu, kimi si Tuncay Akgün ile sohbete ve fotoğraf çektirmeye geldi.

Akdağ Saydut'u da minik bir ilgili yakalayıp ayaküstü çizim yaptırdı.

03 Ekim 2016

KADIKÖY MİZAH EVİ AÇILIŞI


Nihayet Kadıköy Belediyesi'nin tarihi bir köşkü restore ederek Karikatür Evi olarak düzenlediği bina açıldı.
Bina gerçekten çok güzel.

Yener Çakmak ufak bir karikatür performansı sergilerken.

Bir çok karikatüristi de eğitmiş olan Raşit Yakalı üstadımız.

Önemli karikatürcülerimizden Muhittin Köroğlu ve Oğuz Gürel.

Benim de aynı dergilerde çalışma fırsatı bulduğum Musa Gümüş ve Hakan Çelik. 



Kamil Yavuz belki de o binada ileride eğitim vereceği geleceğin çizerleri ile TV'ye demeç verirken.

Oğuz Gürel üstadımız 30-40 kişiye bina kapanışına kadar hızlı ama güzel portreler çizdi.

Açılış sonrası 2 gün, mizah eğitim atölyeleri, animasyon film gösterileri ve mizahçılarla söyleşileri ile hareketli bir açılış etkinliği gerçekleşti.


01 Temmuz 2016

Munch tablosu Scream ve oruç tutma alışkanlıklarımız...

 Munch'un ünlü tablosu Scream'i biraz deforme ettim, hoş etmeyen, herşeye kullanmayan kalmadı ya zaten:)
Yemek ve içkiyi gören müslüman biraz çıldırmış:)



Ancak bunu kısmen doğruluğu var. Yazımı sonuna kadar okursanız onu da açıklıyorum.
Bilirsiniz Ramazan ayında oruç tutanlar, bazı konularda hassaslar. 
Biz çocukken, oruç tutmadığımızda bile bize sokakta yemenin (özendirecek tarzda yemenin diyelim) ayıp olduğu söylenirdi. 
Öyle ki sokakta annelerimi;
"Çocuksun, sen ye!"
dese bile ağzımıza çabucak tıkıştırırdık simidi, kimse görmesin, ayıplamasın diye.
Ancak bu durumda gören oruç tutanlarda yerken görse bile hoşgörülü davranırdı yiyene, sessizce kafasını çevirir, yiyen rahatsız olmasın diye uğraş verirdi sanki. Bilirdi bir sebebi vardı.
Ama günümüzde olay değişti, keyif için yenen şeyi, göze sokarak yeme başladı sanki, tabi keyiften ye, sorun değil ama oruç tutan birine de biraz saygı göster.
Müslüman olmayan komşularımız bile buna dikkat ederlerdi.
Çalıştığım firmalardaki müslüman olmayanlar hele daha bir dikkatliydiler.
Yanımda çay içerlerdi, onlarla dışarı gidip kahve içerken sohbet ederdik bile ki normali bu.
Sokaktaki aç seni yemek yerken görüyor, özeniyor, dilenemiyor ama aç veya senin yediğin, iskenderi, hamburgeri alamayacak kadar fakir.
Sosyal medya daha bir ilginç; yemek paylaşımları hep olur, check-in'ler, şu yemeği yaptım, bu lezzeti şurada içiyorum falan...
Ama bu oruç ayında özendirebilecek görsel biraz sorunlu, hele içki alemindeydik daha karışık.
Kimse kimseye karışmasın ama karışmayacak diye de bu kadar olur mu bilmem.
Sonuç olarak çıldıranların abarttıkları oluyor, ama biz sosyal medya kullanıcıları da biraz abartıyor olabiliriz:)
Ha, sen yine paylaş canım, gündüz vakti şu kahvecideyim, öğlen yemeğinde şu ünlü restorantda şu lezzetleri tattım, sorun yok.

20 Haziran 2016

Muhammed Ali çizimi

 Bir ara ölümünden sonra başladığım ama işlerden bitirme fırsatı bulamadığım (hala da tam içime sinmeyen) Muhammed Ali çalışmam. 
Float Like A Butterfly, Sting Like a Bee! 
Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım! 

Kişiliği ile hem felsefi hem mizah malzemesi yaratabilmiş bir karakterdi Muhammed Ali, epey süre ekmeğini yemiştir mizahçılar ve neşeli halk, daha epey süre de yerler:)







16 Mayıs 2016

Yeniden Düşün Sergisi Canlı Çizim Performansı

Kuratör Isik Gencoglu'nun Yeniden Düşün adlı sergi açılışı vardı bu akşam. Ben sergiye eseri canlı performans sonunda verdim.





Özel bir rulo bant kağıt kullanan çizim masasında 2-2,5 saat bir sürede Mimar Sinan Güzel Sanatlar da eskiz sınavı oluyormuş gibi bir çizgi eser yaptım.




Aslında konu "Yeniden Düşün" ya, işte bu noktasından basmak lazım dedim damara!
Baktığımız bu harika sergi mekanı ve sergilenen eserlerin gerçeklerini görebiliyor muyuz? 
Bir üst algıda Matrix kapsullerinde, kızılımsı plesanta sıvısı içinde uyanmamış bizler var mı acaba? 
Baktığın eserleri "Yeniden Düşün"dün mü acaba?

Bu açılış etkinliğini başkasının gözünden, belki benim gözümden gör diye çizdim 2,5 saat:)







Uyanan Neo'yu, Ajan Smith'i, White Rabbit'i unutma diye çizdim.


Ana tema "Follow The White Rabbit!" ama ben resmimdeki Kırmızılı Kuratör'ü takip ettim:)



Bu fotoğraf, ben çizim yaparken yanıma gelip, göz ucuyla resmimi inceleyen, sergi binasının gece görevlisini işaret ettiğimiz an.
Görevli resme bakıp, "Bu binayı çiziyorsun değil mi?" dedi.
Sonra "Abi, beni de kapıya yakın çizersin değil mi?"diye ekledi.
İşte ben o fotoğrafımızı çekerken resimde onu işaret ederken bir poz:)

23 Nisan 2016

Ünlü pop şarkıcısı Prince 57 yaşıda vefat etti

Bizim dönemin bir kahramanı daha gitti:(
Prince 57 gibi erken bir yaşta gidiverdi. Purple Rain, Lets Go Crazy, Sing Of The Times, Kiss gibi şarkılar hiç silinmedi kulaklarımızdan.
Karakalem ve biraz dijital üfürükle...

15 Şubat 2016

Bir çizerin odası...

https://www.behance.net/…/340…/Work-With-Love-sini-Askla-Yap
Bir çizerin odası...
Çizer genelde normal yollarla uyumaz, uyuyamaz, uyuyakalır, bayılır ama normal uyumaz. Normal uyusa da o 3-5 günün yorgunluğudur. 
Ama uyursa da ne tatlı gelir ona. 
Hıbır Dergisi zamanı aynı Hasan Kaçan editörlüğünde bir ekip TV'de oyun furyası Hugo karakterinin haftalık mizah dergisini yazıp çiziyoruz. Ben çizim safhasında son adamım.
Yazar; Oktay Can (espri, senaryo konusunda çok yaratıcı biriydi)
Kurşunkalem; Akın Çavdarlı (kendine ait bir tarz yaratmış bir karikatüristti)
Son kurşunkalem ve çini; bendeniz Oğuzhan Kayan 
Ben Akın'ın bana verdiği kurşunkalem çizimleri biraz toparlıyor, Hugo tipini Akın'ın kendine has çizgisinden biraz daha orijinal yaratıma doğru çekip çini ve siyah gölge işleri yapıyorum.
Haliyle Halil Küçük abimizin yada Tamer Önder'in kapama renklemesi baskıya hazırlık öncesi çizimi bitiren benim. Bütün safhalardaki arkadaşlar gibi uyku hakgetire ve ben hem MSÜ Endüstri Tasarım Bölümü'nde son sınıf bitirme projesi hazırlıyor, hem Kent Gıda da sakız ve şekerlemelere Bülent Arabacıoğlu ile grafik ve karikatür yazıp, çiziyorum. 
Neredeyse her akşam sabahlayarak sistematik çalışarak işleri ucu ucuna bitirebiliyorum. 
Çoğunlukla dergide sabahlıyor, 5-6 arası uyuyorum ve beni uyandıranda Gelişim yayıncılığın temizlik görevlisi bayanların kullandığı elektrik süpürgesi oluyordu, o sesle uyanmak, bilmeyin, yaşamayın da zaten:)
O çizimleri yaparken ayaklarıma kan hücumu ile devamlı uyuşur, karıncalanırdı ve ben bir vakit kafamın düşme hissiyle, tarama ucum sayfayı istemdışı 2-3 cm çizmiş. Saniyelik uykuya dalma ve bayılmaları yaşardım, kendime şaşırırdım, 1 saniye önce bir el çiniliyor ve ayığım sonra 1 saniye yokum ben:)
Ama o tempo benim bileğimi hızlandırdı, biraz da çizgimi alalaceleci titrekliğine doğru iteledi ne yazık ki:)
Yaniler, çalışın, uyumayın, ben normal dedikleri kişilerden 4-5 sene fazla ayık hayat gördüm şu ana kadar. Evet bir odaya kapalı, akrobat masa lamba ışığında olabilirim ama çizdim işte.
Bazen de denizkıyısına yakın tuz kokulu, dalga sesleri dolu bir otelde, oda veya hersaat açık lobide çizdim işlerimi, lobideki resepsiyon görevlisi uyukladı ben çizdim, sabah onu uyandırıp tatil gurubumla denize gittim, hafif gözaltı morlukları, soğuk denizin beni uyandırışıyla.
Ama sevdiklerim yanımdaydı; arkadaşlarım, senaryo ve kurşunkalemleri yapılmış Şöhlerlerim ve tarama ucu-çini mürekkebi kardeşliği.
Tarama ucunun Şöhler'le flört ediş cızırtıları askere gititiğimde bile hep kulağımda oldu. 
Uyumamak için yüksek sesli müzik dinlemeye alıştım biraz. Zamanın iPod'u Sony Walkmen'den kulaklığıma gelen müzik o kadar yüksekti ki, Hıbır'da yakınımda oturan Alper Atalan, Osman Şayan ve değerli kaligraf abimiz Rıza Külegeç kulaklıksız müziği dinliyorlarmış. Ben ise o müzikte Metallica bestelerine distorşınlı (!) tarama ucu cızırtısı ile eşlik ediyordum. Ancak yüksek sesli beni kurtaramadı, bir gün Metallica bana ninni söylerken uyuyakaldım, kasetin bir yüzü bitip ses kesilince uyandı, "Hüyop ne oluyor, neredeyim?" diyerek.
Yani bizler normal uyumayız, ben misal yatak odama monte ettiğim barfiks demirine ayaklarımdan asılarak uyuyorum, beynime kan hücum edip karıncalanıncaya kadar bekliyor, Metallica'nın tüm albümlerinin olduğu MP3 çalarımın kulaklığı kulağımda listeyi tekrar çal yapıyorum, mis gibi uyuyorum aga.